STUTTGART |
||
[1]
Az
sonra okuyacağınız gezi; 2001 yılı Nisan başında yapıldı.
Şimdiye kadar yurtdışına çıkma fırsatı bulamamış olan
arkadaşlar için havaalanını tanıtmakla ve bazı ince noktaları
anlatmakla başlamak istiyoruz. Umarız sizlere hem hoş vakit geçirtebilir
hem de faydalı bilgiler verebiliriz. Stuttgart
gezimizin olduğu sabah uçağımız saat 08:45’te kalkacaktı,
biz saat 06:45 gibi İstanbul Atatürk
Havalimanı'nın yeni dış hatlar terminaline vardık.
Genelde yurtdışı gezilerde 2, yurtiçi gezilerde ise 1 saat önce
havaalanında olunması tavsiye edilir, biz şahsen bu 2 saat önceden
havaalanına gitmenin mantığını hiç anlayamamışızdır ancak
Almanya’dan dönerken 1 saat 15 dakika kadar check-in işlemi için
bekledikten sonra bu tavsiyeye hak vermeye başladık. Neyse,
havaalanından içeri girdikten sonra ilk iş olarak bilet almış
olduğumuz havayolu şirketinin bilet kontrol noktasına gidip
biletimizi ve pasaportumuzu verdikten sonra check-in
işlemimizi yaptırdık. Aslında tabi vize alma işlemini ve
inceliklerini de anlatmamız gerekir ama bunu ayrıca bir bölüm
olarak geçeceğiz. Check-in
işlemi tamamlandıktan sonra artık uçakta nerede oturacağımız
kesinleşmiş oldu. Tam
içeri girecekken içimizden birinin aklına yanında sadece Türk
Lirası olduğu geldi. Dışarı çıkma şansımız olmadığından
çaresiz havaalanı içerisinde bir döviz bürosu aramaya başladık.
Oradan geçen bir görevliye Free Shop ’ların olduğu bölümü
kastederek, “İçeride
döviz bürosu var mı?” diye sorduğumuzda bize “İçeride
pahalı olur, alt katta bankalar var orada bozdurun.”
dedi. Biz de alt kata indik ve oradaki bankalardan birinden
629.000 TL’den olmak üzere Alman Markı aldık ve yukarı çıkıp
içeri girdik, aslında bu kur inanılmaz yüksekti ancak o saatten
sonra yapacak başka bir şeyimiz yoktu.
İçeri girdik ve vakit geçirmek için Free Shop 'lara bakmaya karar verdik. Bu arada içeri dediğim yer ikinci bölüm, şöyle ki bir havaalanında 3 adet bölüm var, bir içeri ilk girdiğiniz yer, ikincisi Free Shop 'ların bulunduğu yer, üçüncüsü de uçağa bineceğiniz kapılara açılan yer ki ikinci ve üçüncü bölümler için bilet ve pasaport kontrolü yapıyorlar. Hatta ikinci bölüme girerken gümrük memurları pasaportunuza “Çıkış” damgası vuruyor, bu o ülkeden çıktığınızı gösteriyor.
Neyse
Free Shop ’larda dolaşırken gözümüze bir döviz bürosu çarptı,
hemen koşup Alman Markı'nın kuruna baktık, 550.000 TL’ydi.
Kime kızacağımızı bilemeden sadece bir süre söylenip durduk,
sonra boş vermeye karar verdik ve Free Shop gezimize devam ettik.
Her ne kadar özellikle parfümler inanılmaz çekici duruyorduysa
da neredeyse hiçbir şey almamaya çalışarak ülkemizdeki
ekonomik krizin acısını bir kez daha kalpten yaşadık.
Uçağın
kalkmasına yarım saat kadar kala son kez pasaport ve bilet kontrolünden
geçtikten sonra üçüncü bölüme girdik. Burası; havaalanına
bakan tarafı tamamen camdan oluşmuş bir bekleme salonuydu,
buradan uçakları görebiliyorduk.
Kısa bir süre bekledikten sonra uçağımızın kalkmasına 20 dakika kadar kala bizi bir çıkış kapısından çıkartıp otobüslerle uçağın yanına götürdüler, uçağımız tahmin ettiğimizden daha küçüktü ama kalkıştan sonra neden bu kadar küçük bir uçak verdiklerini anladık.
Çünkü
uçakta sadece 10 kişi kadardık.
Bize
göre uçmanın en güzel kısmı havalanma aşaması, kaptanın
kalkış pistine gidene kadar birkaç kere sanki kalkıyor izlenimi
yaratmak için ara gazlar vererek havaya sokması bizi daha da
heyecanlandırdı, zaten eğlenceli olan grup üyelerimizle beraber
uçağın boş olmasını da fırsat bilerek iyice şamata yaptık.
Kalkış süreci boyunca elektrikli cihazların kullanılması yasak
olduğundan hiç fotoğraf çekemedik ancak belli bir yüksekliğe
çıkıp “kemer ikaz lambası” söndükten
sonra bunun acısını çıkarttık. Havalanmadan
hemen önce yani kalkış pistine giderken güzel hosteslerimiz bize
tehlike anında yapılması gerekenler ve uçuş süresi boyunca
dikkat edilmesi gerekenleri anlattı, zaten tepemizde açılan ufak
monitörlerden bunun animasyonlu görüntülerini de izledik. Kalkıştan
3-5 dakika kadar sonra nazik ve konuksever steward
(erkek kabin görevlisi)
'larımızdan biri bize günlük gazete dağıttı ve onunla 15-20
dakika kadar oyalanmamızı sağladı, arkasından da koridor
boyunca taşıdıkları tekerlekli dolaplardan çıkarttıkları
kahvaltı ve içeceklerin servisini yaptılar, umarız canınızı
çektirmeyiz ama aşağıdaki gibi bir kahvaltı şimdi önünüzde
olsa fena olmazdı değil mi?
Bulutların
üzerinde seyrimize devam ederken bu manzaranın insana insan olduğunu
unutturduğu düşündük, “Kuşlar kadar özgür
olmak...”
insana huzur veren sanki çok yoğun bir pamuk tarlasının üzerinde
gidiyormuş hissi yaratan bulutlar uçağın sağından da solundan
da ufuk çizgisine kadar uzanıyordu. Uçağın boş olmasından bir
kez daha faydalanıp bir sağ tarafa bir sol tarafa geçip türlü
fotoğraflar aldık bu manzaradan.
Yol boyunca gördüğümüz en muhteşem manzarayı da sizlerle paylaşmamak olanaksız elbette. Aşağıdaki fotoğrafta şu meşhur Alp Sıra Dağları'nın inanılmaz güzellikteki karlı tepelerini görmektesiniz. Evinde yada ofisinde dört duvar arasında senelerini harcayan bir insan için bu görüntüleri tatmak, Mars'a gitmek gibi bir şey.
Sadece uçak yolculuğu dahi bu kadar keyifliyken bu kez de varmak üzere olduğumuz şehir olan Stuttgart'ı hayal etmeye başladık. İniş aşamasında kemer ikaz lambaları yandı ve biz de yerlerimize oturup kemerlerimizi bağladık. Aman ha sakın uçak düzgün bir iniş yaptıktan sonra kaptanı alkışlamayı unutmayın, buna acayip önem veriyorlar. Neyse, sonunda yaklaşık 2 saat 25 dakikalık bir uçuş süresinden sonra Almanya’nın Stuttgart havaalanına indik.
İÇİNDEKİLER
Diğer yazılarımızdan ve gelişmelerden haberdar olmak istiyorsanız lütfen TIKLAYIN Düşüncelerinizi, önerilerinizi, isteklerinizi, bilgi ve görüşlerinizi bizimle paylaşmak istiyorsanız lütfen TIKLAYIN
|
© 2002
www.1de1.com